Daha çok küçücüksün
Yeni bir hayat var önünde..........

30 Haziran 2011

dostluk iki ayrı bedendeki tek bir ruhtur

Cumartesi gecesi yaşadığımız piknik zevkinden sonra birde pazar günü yağtığım dost ziyareti haftasonumun inanılmaz güzel geçmesine sebep oldu.
Yıllarca beraber oturduğum,ağladığım ,güldüğüm,kızıdığım,sarıldığım eski ev arkadaşımın evinde buluştuk.
Amanın o ne güzel bir sohbetti.
Çocuklar desen birbirleriyle oynarken oldukça eğleniyorlardı.
Önce kocamannnnn balkonda güzel bir yemek yedikki ben büyük balkonların hastasıyım.Ama evimdeki balkon in kadar küçük oda ayrı bir konu tabi.
Ardından uzuunnn ama zevkli bir sohbete daldık.Çay,çerez falan derken zamanın nasıl geçtiğini farketmedik bile.
Sanırım birbirimizi çok özlemiş olucaz ki geç vakitlere kadar yapılan sohbeti bitirmek ço zor geldi.Günmü gecemi geçti anlamadım.Ertesi günü çalışma derdi olmasa orda sabahlayabilirdim.
O gece bir kez daha anladımki dost demek can demek.
Dostla gezersin,yersin,içersin,
Dostla çatlayana kadar gülersin,omzuna yaslanıp ağlarsın,
Dost dediğin seni kıskanmaz,
Dost dediğin senin mutluluğuna destek olur köstek değil,
Dost dediğin seni eleştirir ama asla yargılamaz,
Dost dediğin kıskanmaz,kötüye yormaz,
Dosta dediğin içinde hıyanet taşımaz,
Dost dediğin seni yarı yolda bırakmaz,
Dost dediğinle tartışirsın,kavga edersin ama asla küsmezsin
Dost dediğin hesap sormaz,yanında olduğun için mutluluk duyar
Dost dediğin görsede görmesede,yıllar geçsede karşılastığında hiç ayrılmamışcasına seni bağrına basar.
Ve en önemlisi :
Dost, birlikte olduğunuzda hiç söz etmeseniz bile, ne kadar güzel sohbet ettiğinizi düşünür.

Montaigne : dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur.

Dedim ya o gece anladımki gerçek dostlar zor bulunuyor ve ben kaybetmemek için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışacağım.
Herkese güzel günler diliyorum
Küçülbey 27 aylık

24 Haziran 2011

kıjlardan kaçalım anne

İş çıkışı durmuşuz yolun kenarında sevgili kocamın marketten gelmesini bekliyoruz.
Aslında ben bekliyorum.Yiğit ise arabanın içinde ordan oraya zıplamakla meşgul.Keyfi yerinde.
Rahat dursun diye arabanın kaldırımdan tarafa olan bölümündeki pencereyi açtım.Belki gelen gidene sataşırda arabanın içini talan etmez dedim.Dedim ama bir süre sonra hata ettiğimi anladım.
Pencereyi açmamla küçükbeyin dışardan geçen iki şeker bayana kıjlar kıjlarrrr şişşşşt diye bağırıp öpücük atması bir oldu.Hani derler ya erkek kızmış.Sanırım kızlarda tam öyleydi.Önce dönüp etraflarına bakındılar.Tam saldırıya hazırlanıcaklardıki bizimkini görünce bir anda suları koyverdiler.
Küçükbey onlara öpücük yollarken onlarda aynı hareketle geri dönmeyi ihmal etmediler.Gözden kaybolana kadarda yiğit onlara el salladı.
Of ülen dedim bu böyle olmaz.Her zaman küçükadamın şirinlikleri olayı çözmez.Biraz tırsması lazım yiğit'in dimi ama.Yarın birgün kafamıza inen bir çantanın veya ayakkabının oluşturduğu şişliklerle uğraşacak vaktim yokki benim.
-Oğlum dedim her geçene böyle şişt pişt denmez döverler biziiiii...
Yiğit'se her zamanki gibi hazırdı yine.Hiç düşünmeden atladı hemen.
-Kıjlardan kaçalım anneeee....

Küçükbey 27aylık

23 Haziran 2011

montajlanmış yiğit kelimeleri

İğit özdem-yiğit özdemir

Baba özdem-baba özdemir

Anne özdem-anne özdemir

Ohman dede-osman dede

Melot dede-mevlüt dede

Annan-adnan

Hatije-hatice

Zoldo-selda

Kağra-kayra

Küçükbey 27 aylık

22 Haziran 2011

himalaya'lara çıkabilir,okyanusları geçebilirimmmm....

Aman allahım sağlıklı olmak kadar güzel birşey varmı?
Süper ya süper.
Son bir hafta kabus gibiydi sanki.
Bel ağrısı,boğaz ağrısı ne ararsan vardı bende.
İlk iki doktor fayda etmesede üçüncüsü sayesinde rahatladım.
Şu anda bir fili yiyebilir,sırıkla uzun atlama yapabilir,himalayalara çıkabilir, hatta okyanusları geçip amerika'ya kadar yüzebilirim ama tabi oğlumu bırakamam.
:)
.......................OH BEEEEE................


Küçükbey 27 aylık

21 Haziran 2011

hasta olsam ne yazar yolcudur abbas bağlasan durmaz

Hafta sonu doğduğum,büyüdüğüm,yıllarca okula gitmek uğruna yollarında sürünerek tozunu yuttuğum,çocukluk aşkları yaşadığım,bazen kafayı tırlattığım,bazense gülerken kahkahalara boğulduğum güzel memleketim salihli'deydim.
Bilen bilir salihli'yi tıpkı küçük sahil kasabalarını andırır.Tek eksiği deniz olmaması.Birde deniz olsaymış orda yaşayanların vay haline.İzmir'e yakınlığı ve memur kesiminden oluşan bir halka sahip olması sebebiyle kültürel yönden çok gelişmiştir.
Hatta ben denizli'ye geldikten sonra alışmakta güçlük çektim dersem yalan olmaz.Halkın %90 ı özel sektörde çalışıyor.Özel sektör denen canavar insanların hayatını mahvediyor.Saat 9 lara kadar çalışmak zorundasın,cumarteside buna dahil.Yıllık iznini eksik kullanırsın,paranı tam alamazsın,alsanda gecikmeli alırsın.İnsanlar evlerine akşamın 8-9 unda gittikleri için artık iletişim diye birşey kalmaz.Birbirini sadece hafta sonları oda vaktin olursa görebilirsin.
 Oysa ben küçükkene böylemiydi.Memur bir anne babanın çocuğu olmanın verdiği avantajla erken satte yemeğimizi yer,aile dostlarımıza gider bol sohbetli geceler geçirirdik.Cunartesileri annem beni sinemaya götürür pazar günleride pikniğimizden geri kalmazdık.Bol kitap okur,ailemle bol vakit geçirir,anne babamın desteğini fazlasıyla görürdüm.Birde kendi oğlumu düşünüyorumda akşam 9 dan sonra onunla ne kadar ilgilenebiliyorum orası muamma tabi...Çocuğum ne arkadaş dost sohbetlerinden nasibini alabiliyor,nede anne baba desteğinden.
Neyse şimdi bunlar bir kenara hafta sonu geçirdiğimiz güzel ama acılı güne gelelim.
Gittiğimizde en çok ilgi toplayan top 10 birincisi yine yiğit'ti.Annenesi ve dedesi çok özlemiş olucaklarki kapıdan girer girmez ona saldırdılar.O günü gezerek geçirdik ama belimde ufaktan ufağa bir ağrı belirmişti ve gezerken fazla tad alamadım desem yeridir.Yiğit'se bundan habersiz çok eğlendi.









Burası yıllarca değerlendirilememiş belediye parkımız.Ama son yıllarda yapılan atılımlarla şimdi bu halde yani süper.Eskiden otun çöpün içinde kimselerin uğramadığı bir alandı.Şimdiyse çok rağbet gören bir park haline geldi.
Ogün ayaklarımız gittiği yere kadar dolaştık hatta dahada dolaşıcaktık ama gök gürlemesi ve yağmurun bulutların delinmiş yerlerinden hafif hafif sızdırmaya başlaması sebebiyle eve dönmek zorunda kaldık.
Akşam yemeğinden sonraysa bizi en çok yoran yiğit oldu.Önce annannesi sayesinde lavabonun tepesine çıktı ardındanda yutma teşebbüsüne girdiği macunla dişlerini fırçalamaya kalktı.Sonuç....
Tabiki yiğit 1-0 galip.


Sabah kalktığımda belimdeki ağrı giderek artmıştı.Yanımdaki insanları mutsuz etmek istem,yordum ama gerçekten dayanılacak gibi değildi.Herşeyi göze aldım ve pikniğe gitmek için hazırlığa başladım.
Salihli'yi meşhur eden kurşunlu kaplıcalarına doğru yola çıktık.
Oraya vardığımda ise her zamanki gibi doğa ve deniz aşığı olan ben yine çok etkilendim.Harikaydı.

























Akşamın nasıl olduğunu anlamak zordu yiğit için.Çünkü eğlenceli bir gün daha geçirmişti.
Ben mi???
Ben acılı bir günün sonunuda ertesi güne bu ağrının geçmesini dileyerek geçirmiştim günü.
Akşam piknik dönüşü tekrar yola koyulduk denizli'ye doğru.Kankam o gece bizde kaldıda bende acıma acı katmadan uyuyabildimYoksa yiğit'le ilgilenirken canım daha çok acıyorsu.Sürekli onu kucaklamak sanırım belimi iyice mahvetmişti.
Bu arada unutmadan geçemiycem sevgili annem yine ataktaydı.Bu yaşında önce bilgisayar kursuna gitmiş msn den bloglara, facebooktan mynete kadar interneti fethetmişti.Komik bir annem vardır benim,Azimli,yılmayan.Onun için yaş değil beyin yaşı önemlidir.Şimdide ehliyet kursuna yazılmış.Saırsam kurstaki en yaşlı eleman kendisi.Cumartesi gecesi ondan bolca motor dersleri aldık.Bobin nedir,triger kayışı,akü ne işe yarar anlattı durdu.Bol bol güldük.Gece 2 lere kadar ders çalışmaktan bıkmış ama maşallah benden bilgili.Kanımca yakında bir kaporta tükkanı açarlar.Annem işletir babamda para işlerine bakar....Kısa yoldan köşeyi dönerler.
 Gece rahat bir uyku konforum oldu.Ama sabah hala aynı dertten muzdariptim.
Dün sabah gittiğim 3. doktordan sonra şu anda biraz iyi olmakla beraber aldığım ilaçların birbirine karışması sonucu kendimi salak gibi hissetmekle birlikte şayet yazımda oluşan yazım ve anlatım hataları varsa affınıza sığınıyorumBu sefer yazmaktan çok bol bol resim koymakla yetindim.Böylece son yazılarıma ekleyemediğim fotoğraflarımın öcünü aldım.Yaşasın kötülük...
Herkese bol sağlıklı günlerrr...


Küçükbey 26 aylık

18 Haziran 2011

top yaptım baba top

Kabus gibi iki gündü yada bana öyle geldi.
Küçükbey inler ben inler.Sağolsun kankam baktı bizlerede çabuk toparlandık.
Faranjit denen o lanet olası hastalık yerden yere vurdu beni.Küçükbey desen bir ateştir aldı başını gidiyor.Buda yetmezmiş gibi kabızlık hali mahvetti fındık kurdumu.
Ben halsiz miskin gibi yerlerde sürüklenirken oğlum bir yandan anne beni kucakla diye feryat edip
 bir yandanda boynuma sıkıca sarılıp barsaklarındakini boşaltmaya çalışıyor.O acı çektikçe gözyaşlaını akıttıkça ben daha çok acı çekiyor ağlıyorum.Sanırsınızki bizim evi sel aldı.Evin her karışında bizim gözyaşı damlalarımıza rastlamak mümkün.Ağlarsa anam ağlar misali küçükbey ağlar ben ağlar.
Doktorlarımız sağolsun bizi iyi edecek tedavi yöntemini bulamış olucaklarki bir türlü toparlanamadık.Üstelik doktorum komik bir adamdıda.Çalıştığım işyerini hiç hazmetmediğini söyleyip bana raporu bastırınca bu hastalıkların içinde kendimce gülme krizine tutuldum.Sanırsam daha önceden bir kuyruk acısı vardıda sanki onlardan öcünü alıyormuşcasına raporu yazarken çok mutlu bir tablo sergiliyordu.
-Sen nerde çalışıyorsun bakim kızım.
-.... işyerinde.
-Haaa şu .... ların yerinde yani 
Der demez hemen şu kelimeler döküldü ağzından.
-Zeynep, ablana yaz kızım 5 günlük rapor hatta istiyorsa 10 günlük verelim.
Böylesinide hiç görmemiştim.

Zor geçen iki günün sonunda biraz kendime gelmiş olmakla birlikte küçükbey kabızlıktan kurutlamanın sevinciyle babasına yaşadıklarını aktarıyordu...
-Baba top yaptım baba top yaptım,yaparken ığğğğğğğğ dedim.
Bir kazbılık bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Küçükbey sanki acı çektiği dakikaları unutmuşcasına, evimizde fazladan resim çerçevesi olsa nerdeyse topları alıp onların içine koyup duvara asıcaktı.Yani o derece sevinçli ve mutlu anlatıyordu.
:) 
Diyeceğim o ki sakın ama sakın hasta olmayın kendinize iyi bakın özelliklede çocuklarımız hiç hasta olmasın onlarınki daha büyük bir yıkım oluyor.Hani derler ya hayattaki en değerli varlığımız sağlımız bunu diyenler test edip onaylamış sanırım.
Herkese sağlıklı günle diliyorum...

Küçükbey 26 aylık

13 Haziran 2011

yaz yağmuru çağırma beni

Hey gidi heyyy kim demiş yağmur bizi durdurur diye.
Bakma dedim yüzüme, gülümseme,bugün beni dürtme dedim.Hatta yüzüne bakmamak için pencerelerden uzak durdum.Ama bulutların gözyaşlarına dayanamadım.
Pikniğe gitmeye karar vermiştik ve mangalda pişmiş bütün yiyecekler gözümün önünden sırayla soldan sayarak
1-2-3 diye geçiyorlardı.Onlar gözümün önünden geçe dursun biz yola çıktığımızda bulutlar kendini koyvermiş ne kadar gözyaşları varsa akıtmaya niyeli gibi yağıyordu.
Yaz yağmuru olmasından dolayı sanırım bizi hiç etkilemedi hatta gözümüze daha bir güzel göründü.Önce meşhur çamlığımıza gittik ama nafile orası daha bir kuvvetli yağıyordu.Bizimse vazgeçmeye hiç niyetimiz yoktu.Hele mangaldaki etler ye beni ye beni derken nasıl onları kırabilirdikki??
Azmettik,başardık.
Tek odalı, kocamannn bir balkon ve bahçesi olan yeşilin hakim olduğu ama maviye rastlayamadığımız güzel bir bağ evindeydik.Baktık butlar gıdaklıyor,sucuklarsa dilimle beni diye bağırıyor onları fazla üzmek istemedik ve hemen mangalımızı hazırladık.Aman allahım o ne koku o ne tat....
Hımmmm... Şimdi bile lezzetini ağzımda hissediyorum.O biberler,kırmızısı,yeşili,mor patlıcanlar,kırmızı domatesler,beyaz soğanlar sırayla mangala girip çıktılar.Sonrada midelerimize..
Yanlız bir problemimiz var.Nedense yiğit et yemekyen çok kemirmeyi seviyor.Ailecek biz kemirgenler grubuna dahiliz.Dişlemek daha çok hoşumuza gidiyor.Sanırım kalıtsal bir özellik yiğit'ede bizden geçmiş.Ah fotoğraf makinamız olsaydıda ailecek sofra başında bizi kemiriken görebilseydiniz.Dünyanın en şirin görünüşlü ailesi gibiydik.Ağız çevremizi görmek mümkün değildi.O kadar çok acıkmışızki... Şööööyle bir kendimize baktımda afrika'da avının peşinde koşup onu yakaladıktan sonra kemire kemire, sıyıra sıyıra midesine indiren aslan kabilesine benziyoruz.
Yemekten sonra üstüne tavşan kanı bir çay içip ardından bir alışveriş merkezine hem ziyarete hem alışverişe hemde biraz eğlenmeye gittik. Ama ne eğlenme....
Vayyyy be demek siyasilerin bütün gün seçim için arabalarda dolaşmaları böyle bişeymiş.Küçükbeyin ısrarına dayanamayıp onunla birlikte atladım tren vagonunun birine.Başladık mağazada dolaşmaya.Ne kadar güzel bir duyguymuş  ayakların yere basmadan bir alışveriş merkezini dolaşmak.Ben oturduğum yerden hem yiğit'i sıkıca tutuyor hemde etrafa gülümsüyorum tıpkı korumalar gibi.Yiğit'se ayakta halkı selamlıyor tıpkı seçime giden adaylar gibi.Ohahaha vallahi çok eğlendim.Bu arada bir ara trenimizdeki müzik sistemi durdu.Yani durdu demek istiyordum ama duramadı.Yiğit hiç müziksiz gezintiye çıkarmı?? Çıkmazzz...Abi musik ac ac ac diye acı acı feryat edince çocuk dayanamadı son ses koyverdi müziği.Bende bir rahatlıkki değmeyin keyfime.Son ses müzik eşiliğinde balerinler gibi ayaklarım yere değmeden turluyorum sanki koca şehri...Haaa unutmadan selam söylemek istediğim bir iki seçmen arkadaşım var.Kendilerinin ellerinden öper,oğlumun onları selamlakenki gülüşüne asık suratla ve kafalarını çevirerekcevap verdikleri için bu çağdaşlıklarını neye borçlu olduklarını sormak isterim.Teknoloji ilerledikçe sanırım insanlar robotlaşıp,sevgiden,insanlık duygularından uzaklaşıyor.Biraz yahu biraz tebessüm edebilirsiniz.Sonuçta karşınızdaki bir çocuk ve elini sallayarak masumane sevgisini size göstermeye çalışıyor.Bu kadarda öküz taklidi yapılmazki...
Trenle şehri turladıktan sonra girdiğimiz playstation salonunda küçükbey ordan oraya tüm araçları talan etti ama hangisine bineceğine bir türlü karar veremedi.Şahsiyetin kendisini zorla çekip çıkardıktan sonraki kendimizi rahatlamak amacıyla attığımız dükkandan gerilerek çıktı.Yiğit yine işbaşındaydı ve ben ona yakışabileceğini düşündüğüm bir iki parça eşya almaya çalışırken o çoktan babasını peşine takmış scooter üstüne atlamış kaçmaya çalışıyorduki kapının girişindeki alarm çalmaya başladı.Benim yüzümdeki masumane o çocuğun annesi benim ama o daha çocuk derki gülüsememse bir şaheserdi.
Oğlummm bırak onu hadi sana daha güzelini alıcaz deyip kucakladım.
Dışarı çıkncaysa:
Yiğit oğlum neden herşeyi kurcalıyorsun diye fırçaladım.
İçerdeki kuzu anne dışarda vampirella olmuştu.
Yiğit'le cebelleşirken saatin 10 a gelmek üzere olduğunu farkettim.
Yağmurda bile olsa huzurlu bir yaz günü geçirmiş olmanın verdiği mutlulukla evimize döndük.
Yaz yağmurunda piknik yapmanızı tavsiye ederim.
Güzel bir gündü.
Tek sorun yine bugünü belgeleyememdiiiiiiiiiiii...

 Küçükbey 26 aylık

10 Haziran 2011

oynatmaya az kaldı doktorum nerde?

Bu ne ya????
Gözümün önünde uçuşan periler var,gözkapaklarım ağırlaşıyor,bacaklarım titremeye başladı.Nerdeyim bennn.Birileri gelip gidiyor yanıma,bişeyler soruyorlar.Anlamakta güçlük çeksemde masama serilmiş bir şekilde cevaplamaya çalışıyorum.Kafamın içinde küçük yatarıklar  var sanki sapla samanı ayırıyorlar.Hatta kafamı taşıyamayacak kadar halsizim.Acaba diyorum gece uyurken üzerimden at sürüsümü geçti,yoksa evimizin karşısındaki inşaatın taşlarını aylardır üstüste sıralamak için ortalıkta koşuşturan benmiydimde haberimmi yoktu.?!
Biraz yahu birazcık deliksiz uyumak istiyorum.Çok değil vallahi azıcık ama derinden ve deliksiz bir uyku olsun benimkisi.Yataktan dayak yemiş gibi değilde kuş tüyünde yatıp hafiflemiş olarak kalkmalıyım.Ama ne kuş tüyü yatağım var nede mumya gibi yatmamı sağlayacak sakin bir oğlum.
Küçükbey mümkünse bu akşam lütfen benimle değil yatağınızla randevulaşın lakin kendimi zor taşıyorum.Bu gece sizinle fazla meşgul olamayacağım.Anneden sana bir tavsiye...
Bu gece 10 gibi yaaatttt sabah 8 gibi kalkarsın,emi benim güzel oğlum.Noooluuuursunnn..Yoksa annecik, şirinelikten çıkıp gargamele dönüşecek...

Şimdi sen karar ver bakalım şirinemi gargamelmi ?
                                                                                                                      Küçükbey 26 aylık

7 Haziran 2011

çakarım dedi....çaktı

Akşam yemek sefası yapalım derken olay yemek cefasına dönüştü.

Nasıl olduysa buzdolabını yarı açık bırakma gafletinde bulunan ben birazdan olacaklardan habersiz sofra hazırlama derdine düştüm.Bu sıradada göz ucuyla yiğit'i bir dedektif gibi gizliden gizliye takip etmekteydim.Tek eksiğim purom ve şapkamdı.Anladımki dedektiflerde hata yapar ve ben o hatalardan birine yaptım.
Son gördüğüm, küçükbeyin dolaptan eline birşey alıp salona doğru fırlamasıydı.Arkasındanda kocacık ve yiğit'in koşturarak mutfağa doğru kaçan kovalar misali geldiklerini gördüm.Nolduğunu anlayamadan bende düştüm peşlerine ama nafile...

Yiğit'in o sinsice gülüşüyle çakacam baba çakacam baba diye bağırarak masaya doğru yöneldiğini gördüm.Evet ben bu gülüşü tanıyordum.Küçükbey muzurluk yapacağı zaman mutlaka bu 10 numaralı gülüşünü kullanıyordu.Eyvahhh dememe fırsat kalmadan   (kurufasulye yanında kurusoğanı yumrukla parçalarsın ya hah işte ahanda aynı onun gibi)   küçükbeyin elindeki yumurtayı yemek masasına koyup bir eliylede yumruğunu üzerine çakması bir oldu.Bir taraftan küçükbey çattım baba çattım baba diye sevinç çığlıkları atarken bende yandım koca yandım koca diye gülmekle ağlamak arasında çığlıklar atıyordum.Aslında yiğit'in o halini düşününce içimden kahkahalarla gülmek istiyordum ama bir taraftanda yumurtanın eve sinecek olan kokusunu düşünüceki öylede oldu içimden ağlamak geliyordu.

Haaa bu arada küçükbey çattım baba derken kötü kalpli cadı anne yanım bende şimdi sana bi çakıcam demek için yırtınıyordu ama cani anne rolünü kendişme yakıştıramadığım için çakamadım ama çakıldım.
Yiğit bu kadarlada kalmadı sağolsun bütün gece babasının üstünü çim sular gibi suladı.Sanırım kocacık 3-4 kere üstünü değiştirdi.Tuvalet eğitimi dedik ya bıraktık çocuğu donla napsın oda henüz bu işte usta olmadığı için geldikçe bulunduğu yere salıyor.

Yumurta ve çiş kokusuyla buram buram kokan evimiz gündüzleri evde bulunmamamız sebebiyle havalanmayınca güzel hoş bir koku oluşturuyor.Kanarya adalarının tropikal, egzotik,aromalı kokusunu soluyıup ciğerlerinin bayram etmesini isteyenler hadi buyrun bize...

Sevgili oğlum çakıcam dedin çaktın,salıcam dedin saldın,bakalım sırada ne var....
Gözlerim pörtlemiş şekilde uzun süre bekletme bizi yeni maceralarını hünerlerini bekliyoruz.

  küçükbey 26 aylık